Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde 528 yılında inşa edilen yapı, şehrin önemli sembolleri arasındadır. İstanbul Boğazı ve Haliç, kuleden panoramik olarak izlenebilmektedir. UNESCO, 2013'te kuleyi Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil etmiştir. 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezârfen Ahmet Çelebi’nin, Okmeydanı'nda rüzgârları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar - Doğancılar'a uçtuğu rivayet edilir.
Adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahî bilgelik" anlamına gelen Ayasofya, İstanbul'da yer alan bir cami, eski bazilika, katedral ve müzedir. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiştir. 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935-2020 yılları arasında müze olarak hizmet vermiştir. 2020 yılında ise müze statüsünün iptal edilmesiyle tekrar cami statüsü kazanmıştır.
Topkapı Sarayı; Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra 1460 yılında yapılmaya başlanmış ve 1478 yılında da tamamlanmıştır. Dört yüz yıl imparatorluğun; eğitim, idare ve sanat merkezi olan bu saray, yapılış gününden itibaren günümüze kadar önemini korumayı başarmıştır.
Ayasofya’dan Beyazıt’a giden yolun sağında, tam köşede yer alan ve bugün neredeyse doğru düzgün fark edilmeyen bu taş, “tüm yollar Roma’ya çıkar” sözünün de kaynağıdır. İstanbul Milyon Taşı (Sıfır Taşı), antik dönemde sıfır noktası olarak kabul edilmekteydi. Dünyanın herhangi bir noktasına olan uzaklık Milyon Taşı’ndan ölçülüyordu.
Yerebatan Sarnıcı İstanbul'un Avrupa yakasında bulunan, şehrin en büyük kapalı sarnıcıdır. Ayasofya binasının güneybatısındaki küçük bir binadan girilir. Sütun ormanı görünümündeki mekânın tavanı tuğla örülü, çapraz tonozludur. Sarnıç, Bizans imparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen pek çok mermer sütun nedeniyle halk arasında Yerebatan Sarayı olarak isimlendirilmektedir. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir bazilika bulunduğundan ötürü yapı Bazilika Sarnıcı olarak da adlandırılır.
163 dönümlük bir arazi üzerinde kurul-muş olan Gülhane Parkı, 8. yüzyılda Konstantinopolis Üniversitesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Osmanlı Dönemi’ne gelindiğinde ise Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. O zamanlar da tıpkı şimdiki gibi içinde gül bahçeleri ve Osmanlı sultanlarının dolaştığı bir koru barındıran parka ilk gül, 1460’lı yıllarda Fatih Sultan Mehmet zamanında getirtilmiş. Adını içinde yetiştirilen güllerden almış olan bu tarihî mekân, aradan geçen onca zamandan sonra 1912 yılında düzenlenerek park hâline getirilmiştir.
Aya İrini veya Azize İrini İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda, Ayasofya'nın yakınında ve onunla çağdaş olan tarihî bir müzedir. İstanbul'da bulunan, camiye çevrilmemiş en büyük Bizans kilisesidir. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak, 4. yüzyılın başlarında I. Konstantin (324-337) zamanında yapılmıştır.
Çemberlitaş Sütunu ya da diğer adlarıyla Yanık Sütun veya Konstantin Sütunu 330 yıllarında İmparator I. Konstantin onuruna, İstanbul'un yedi tepesinden biri olan ve şu anki adıyla Çemberlitaş olarak adlandırılan semtteki tepeye dikilmiş olan anıtsal sütundur. Sütun her biri 3 ton ağırlığında ve 3 metre çapında olan bileziklerle birbirine bağlanmış toplam 8 adet sütun ve bir kaidenin üst üste konulmasıyla oluşturulmuştur.
Kapalıçarşı, İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük çarşısı ve en eski kapalı çarşılarından biridir. Kapalıçarşı'da yaklaşık 4.000 dükkân bulunmaktadır ve bu dükkânlarda toplam çalışan sayısı yaklaşık 25.000'dir. Gün içerisindeki en yoğun zamanlarında içinde yarım milyona yakın insan barındırdığı söylenir. Yılda 91 milyon turisti ağırlayan çarşı, dünyanın en fazla ziyaret edilen turistik mekânıdır.
Kız Kulesi, hakkında çeşitli rivayetler anlatılan, efsanelere konu olan, İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş yapıdır. Üsküdar'ın sembolü hâline gelen kule, Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. MÖ 24 yıllarına kadar uzanan tarihî bir geçmişe sahiptir. Bazı Avrupalı tarihçiler buraya Leander Kulesi derler. Kule hakkında pek çok rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder:
“Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan kapısı vardır.”
İstanbul tarihî yarımada esas alınarak hazırlanan bu bağlamda öğrenci, Evliya Çelebi’nin İstanbul sokaklarında geçirdiği bir günün anlatıldığı bir metinle karşılaşacak ve İstanbul’un tarihî yerleriyle ilgili bilgiler edinip bu bilgileri sorulan sorular üzerinde kullanacaktır. Bağlamda, bir tarihî yarımada haritası, tarihî yerlerle ilgili kısa bilgilerin verildiği açılır pencereler, öykünün anlatıldığı bir metin yer almaktadır.
Soru 1: Transfer Becerisi, Görsel Okuryazarlık
Soru 2: Transfer Becerisi, Görsel Okuryazarlık
Soru 3-4-5-6: Eleştirel Düşünme, Analitik Çözümleme, Semantik-Anlamsal Okuryazarlık
Soru 7: Transfer Becerisi, Analitik Çözümleme
Soru 1: 5. Sınıf Soru 2: 6. Sınıf Soru 3: 8. Sınıf Soru 4: 6. Sınıf Soru 5: 7. Sınıf Soru 6: 7. Sınıf Soru 7: 8. Sınıf
Üst barda sol tarafta bulunan harita düğmesi ile İstanbul Tarihi Yarımada haritasını açarak inceleyebilirsiniz.
Üst barda sol tarafta bulunan metin düğmesi ile "İstanbul Sokaklarında Evliya Çelebi'yle Bir Gün" metnini tekrar okuyabilirsiniz.
İstanbul Tarihi Yarımada haritasındaki bilgi düğmelerini kullanarak tarihî yerler ile ilgili, altta örneği gösterilen, metinleri okuyabilirsiniz.
Siyah zeminli sol bardaki düğmeler ile alanlar ve sorular arasında geçiş yapabilirsiniz.
Sol barda bulunan düğme ile soru barlarını gösterip gizleyebilirsiniz.
Üst barda bulunan ekran düğmesi ile soruları tam ekran olarak inceleyebilirsiniz.
Üst barda bulunan ana sayfa düğmesi ile örnek soruları kapatabilirsiniz.
Her soruda bulunan bu uyarı alanında soru tipi bilgisi yer alır.
Her sorunun altında bulunan bu düğmelerle bir önceki veya bir sonraki soruya/bölüme geçebilirsiniz.
Bu tip sorulara yuvarlakları işaretleyerek cevap veriniz.
Solda bulunan görselleri sağdaki kutuya sürükleyip bırakarak cevaplayınız. Sürükleyerek bıraktığınız görsel silikleşecektir. Cevabınızı silmek için kırmızı çarpıya tıklayabilirsiniz.
Cevaplar için kullanacağınız rengi seçmek için fırçaya tıklayarak cevabınızı boyayın. Silgiye tıklayarak rengi silebilirsiniz.
Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde 528 yılında inşa edilen yapı, şehrin önemli sembolleri arasındadır. İstanbul Boğazı ve Haliç, kuleden panoramik olarak izlenebilmektedir. UNESCO, 2013'te kuleyi Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil etmiştir. 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezârfen Ahmet Çelebi’nin, Okmeydanı'nda rüzgârları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar - Doğancılar'a uçtuğu rivayet edilir.
Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde 528 yılında inşa edilen yapı, şehrin önemli sembolleri arasındadır. İstanbul Boğazı ve Haliç, kuleden panoramik olarak izlenebilmektedir. UNESCO, 2013'te kuleyi Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil etmiştir. 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezârfen Ahmet Çelebi’nin, Okmeydanı'nda rüzgârları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar - Doğancılar'a uçtuğu rivayet edilir.
Evliya Çelebi pırıl pırıl havayı, masmavi gökyüzünü gördüğünde, renk renk güller ve çiçeklerle bezeli parkta bir gezinti yapmaya ve bu olağanüstü havanın tadını çıkarmaya çoktan karar vermiş olarak kendi kendine gülümsedi.
Gülhane Parkı, bir zamanlar ülke yönetiminin kalbi olan sarayın arka bahçesiydi. Parkın saraya doğru açılan kapısından çıkan Çelebi, yol boyunca sakin, dingin adımlarla yürümeye başladı. Yokuşu çıkarken yeleğinin içindeki defterini yoklayıp yerinde olup olmadığına da bakmayı ihmal etmedi.
Yokuş bitip saraya ulaşmadan padişahın seyir terasına varmıştı bile ve bu, eşsiz İstanbul Boğazı’na uzun uzun bakmak için yakalayabileceği en güzel fırsattı. Gözlerini kısıp karşı yakadaki Üsküdar sahilini uzun uzun izledi ve o an aklına tabii ki çok sevdiği arkadaşı Hezarfen Ahmet geldi. Uçmaya olan tutkusunu çok iyi bildiği için de, yine Galata’da rüzgârı ölçüyordur, diye düşündü gülümseyerek. Boğaz’ın karşı yakası boyunca uzanan ve âdeta Bizans’a dokunmak istermiş gibi elini uzatmış olan bu toprakların aslında bambaşka bir kıta olmasına bir kez daha şaşırmadan da edemedi.
Evliya Çelebi’yi Evliya Çelebi yapan merak ve keşfetme duyguları Hezarfen’i Hezarfen yapan uçma isteği ile buluşup boğazın ışıltılı manzarası üzerinde dans etmeye başladığında, Evliya istemsizce yeleğinin içindeki deftere dokunarak aklından şunları geçirdi: “Gözümün gördüğü bu yerler, bu şehir, bu Boğaz dünyanın en güzel yeri.”
Üsküdar sahiline son bir bakış atan Evliya Çelebi arkasını döndü ve saraya girdi. Topkapı yüzyıllara meydan okuyordu. Bir zamanlar bir imparatorluğun kalbi olan bu yer 15. yüzyıldan bu yana ayaktaydı.
Evliya ağır adımlarla sarayın ön kapısından çıkıp Ayasofya’ya doğru ilerledi, nihayet dayanamayarak defterini çıkardı ve defterine Ayasofya’nın yapılışı ile ilgili ayaküstü notlar aldı.
Evliya defterini kapattı ve tekrar yeleğinin iç cebine sıkıştırdı. Yazarken yürümeye devam etmiş olduğunu fark edip izlediği yolun onu Milyon Taşı’na getirmiş olmasına bir an şaşıran Evliya Çelebi, “Yaman adammış şu Konstantin.” diye düşündü, “İstanbul’u ‘Yeni Roma’ (Nova Roma) yapacağım diye Eski Roma’daki tüm yapıları İstanbul’da yeniden inşa etmeye girişmiş.” Bu da Roma forumundaki kardeşinin İstanbul’daki eşiydi. Kim bilir günde kaç kişi yanından geçip gidiyordu bu taşın ne olduğunu bilmeden.
Yürümeye devam ederken bir ara mendilini çıkarıp alnındaki terleri silen Evliya, kafasını kaldırınca bu kez de Yerebatan Sarnıcı’na çok yakın olduğunu gördü. Vaktinde şehrin su ihtiyacını karşılamak için yapılmış bu sarnıç, bir sarayı andırıyordu. Hele ne zaman o yılan saçlı Medusa figürlerini görse Evliya’nın tüyleri diken diken olurdu. Burası gibi bir yerin eşi benzeri yok, diye düşündü Evliya. “Gerçi zaten İstanbul’un yeryüzünde benzeri yoktur ya...”
Evliya Çelebi bir an durdu. Düşündü ve pek hoşuna giden bu cümleyi de cebinden çıkardığı defterine not ederek, İstanbul’u adım adım gezmeye devam etti.